Gargara ve yoksunluk

Nasıl anlatsam bilmiyorum. Çok zorlanacağımı kestiriyorum. Sanki esefsiz. Sanki yarım aklımla bunu da öngöremiyorum. Orantılı her şey. Bütün aklımla, tam aklımla, yüzde yüz aklımla gülümsüyorum. Kendime güven sağladıktan sonra artık Doğu’ya el atabilirim sanırım.

Attım. Orada kaldı, orada acıdı. Elim bu benim, top filan değil. Hazır çay gibi. İçimliksiz. Yakışmıyor desem de pek itibar göremiyorum. Parmaklarım arasında boğum boğum bir boğaz sıkmak. Öyleyse daha basit. Bu daha bir bozar moralimi.

Oturup ağlayamıyorum. Kalakalıyorum. Yaşasın kalakalışım. Ne büyük bir özveri. Tutkunluk ve tutukluk arasında yetiştirilmiş hallerim. Yüz verilmeyen verilmeyen.

İç çamaşırlarımı kaldırırım ben de. Çekmecemde sıkılmasınlar. Yeterince ağlayamıyorum ben. Yargıya sunmalıyım herhalde kendimi. Cezasal mutabakat bu olsa gerek.

Hay aksi el ve Hay aksi alem.

Ek: Gargaradan su yutuyorum.

Yan yana kalmayalım ayıp oluyor

Galiba ben: Yaşamak ben sizi dövebilirim fena. Yaşamak niçin anlamıyordan gelemiyorsunuz? Yaşamak bak daha dün ekşimiştim. Öyleyse kimseye karışmayayım. Uzayabilirim de. Olabilirim de. Yok ne ala diyebilirim de. Yaşamak ben size öyle böyle değil. (İçimden çıkarıyorum bendeniz içlerimi) Hayırlar ediyor yakalarıma. Hay Gezegen! Hay un yulaf mısır pekmezi!

(Aslında karışmıyorum karışsan in girer cin çıkar diye korkuyorum onun ağzı yaban öküzleri kadar da bak nasıl su içiyor) Yaşamak ilkin bir armağan edindi. Yaşamak azık eder misin evladım! Yaşamak size dayanamayabilirim. Hadi görmezden gelelim. Sıkıştı mı çıkmıyor ama. Arkasından soyabilirsin- o da fazla romantik. Elim varmıyor abi.

Zannedersem ben: Yaşamak alt gösterip üst üste menekşeler açıyormuşsun; açma.

Herhalde ben: Aferin. Sizin giyindiğiniz pijama takımlarındaki ayıcık figürleri. Evladım bu nasıl iç konuşma! Ayıramazsınız biliyorum. Dinlemiyor Yaşamak ama. Onu yadırgamayın, o masum.

Sanırım saçmalıyorum: Yok daha neler! (Erkek ırkındanım eğilsem pencereden düşecek olsam düşerim düşerim de içimde kalıyor sarkıtamıyorum)

Heyecandan kirpiklerim zonklayamıyordu

Evet, onların avuçlarından kaçan siz oluyorsunuz. Bunu birileri size hatırlatıyor. Siz farkında olarak bir bakıma muhtaçlığınızı gideriyorsunuz onlara. O birileri bunun ne derece yalıtılmış bir gerçek olduğunu bilmiyor. Bilmesinler. Bilmesinler ve siz açlıktan bir anlamlar bulun kendinize. Birileri bunu size yorsun. Ve geri kalırlar mı, ağızlar kıpırdanır:

-Devrildi direkler sizin adınıza!

-Ya, ne demezsiniz.

Ve eğer yanıt vermeseydiniz, yanıt vermemiş olurdunuz. Onlarsa gülerdi. Sonra siz yanıtınızı geri alırdınız, hevesiniz kaçardı. Bırakın, üzmeyin kendinizi. Onlar da üzmesinler.

-Ama siz ne demiştiniz?

Bırakınız gülsünler.

Dönüyordu ilkin

Dönüyordu ilkin

Gerçeksel düzlemde başı sonu namahrem olan bir geri bildirimli cisimdi. Elimizi sürsek -ki sürmedik, süremedik- bütün soyumuz basamak basamak göğe fırlayacaktı. Bunu engelleyebiliyor olduğumuzu görmek can alıcı. Pek yerinde. Dalgalanmasız artık.